hayatın gerçekleri

Kadınlar kurban rollerine soyunma kurnazlığına sıkça başvururlar. Sulu gözlü, ağır başlı tavırları aslında kendilerine saldırtmak, bu saldırı sırasında da budala avlarını bir çırpıda yemeye girişmek için kurulmuş bir tuzaktan başka bir şey değildir ve bu tuzağa da düşmeyecek erkek yoktur. Kocamın mızmız dokunuşlarının, bildik ve tekdüze hamlelerinin artık içimi tükettiği noktada, ilk tuzağımı, kocamın ortağına kurmuştum.Eşimden 15 yaş küçük, iri, biraz acımasız biriydi ortağı. Sırtlan bakışlarımı üzerime çevirdiği ilk anlarda tiksinmiştim ondan, ama daha sonra yönetilebilir olduğunu anlayınca, kullanmaya karar    verdim. Evden kocamı telefonla arayışlarında, kırılgan ve yatak odası sesi ile cevaplayışlarımın içini titrettiğini biliyordum. Eşlerimizle bir arada iken, ısrarlı bakışlarını, kapılmak istemeyen ama pek de direnemeyen bir kadının kaçamak ve biraz da cilveli korkusu ile sarmalayıp, ne tam ümit veriyor ve ne de tam olarak ümidini kesmesini sağlıyordum. Gittiğimiz yerlerde, eşim onun eşiyle dans ederken, beni dansa kaldırdığında, önce    nazlanıyor, dans sırasında elinin hakimiyet kurucu sarmalayışlarına direniyor ve sonra, .    hiç ummadığı bir anda bütün kadınlığımı sert baldırlarına dayayıp elektriklenmesini sağlıyordum. Bir kedi-fare oyunuydu bizimkisi. Ağlamaya koyuldum…Eşimin il dışına çıktığı o gün o`nu ben aramıştım işyerinden, konuşmak istediğimi söyleyerek. Eve    geleyim dediğinde, çekingen ve korkak sözlerle karşı çıkmış ve daha sonra dışarıda görülürsek bunun açıklanamaz olabileceğini düşünüyormuş gibi kabul etmiştim.    Geldiğinde, elleri titriyordu. Ciddi bir ifade ile, hemen konuya girdim ve “eşimin bir ilişkisi olup olmadığını” sordum.. “Hayır, yok” dese,    kaybedeceğini düşünüyordu. “Bilmem, ama” gibilerden, kaçamak cevaplara girişince, “benden saklama bunu, lütfen, olduğunu biliyorum” diyerek, ağlamaya koyuldum. Fırsatı(!) kaçırmadı ve hemen yanıma gelip, “ağlama lütfen, üzülüyorum” gibi saçma sapan lafları sıralamaya başladı… Hıçkırıklar arasında, başımı omzuna koydum ve kaykılmamı desteklemek için parmaklarımın ucuyla pantolonuna dokundum. Kaskatıydı… Boynumdan öpmeye çalıştı, itiraz ettim, lütfen yapma, bu durumumdan istifade etmeni bağışlamam dedim. İyice    coşmuştu, “beni sevdiğini, benim eşime layık olmadığımı” söylüyor, yanaklarımdan, boynumdan ve önlediğim için ancak dudaklarımın kıyısından öpüyordu. Güya direnir gibi yapıp, bazen de teslim olmuş gibi kendimi sunuyordum alev gibi dudaklarına, güçlü ellerine. Çıldırmıştı…Heyecandan titriyor, tam eline geçirdiğini düşündüğü anda    kendimi çekiyordum… Göğüslerimin ucunu ağzına aldığında, kısa bir süre emmesine müsaade ediyor, sonra sutyene sokuyordum göğüslerimi veya elleri kadınlığımın ıslaklığını bir an tattığında inliyor ve ardından toparlanıyordum… Çıldırmıştı… İri başlı ve kapkara organını dışarıya çıkardığında ucu ıslaktı, elimi organına götürmeye    çalışıyordu, ama direniyordum. Saatler süren bu cinsel oyunun, boğuşmanın sonunda, birden başımı kasıklarına gömdüm, ağır aletini ağzıma aldım, kalçalarımı kaldırarak iri, kıllı, güçlü ellerine teslim ettim ve o anda geldi… Ağzıma fışkıran spermlerini yuttuğumda bile emmeyi bırakmadım… O gün, bu    gün o benim köpeğim, damızlık aygırım… Kimi zaman üstüme bindiriyorum onu, kimi zaman çıkarlarım için ben onun üzerine biniyorum…Gönderen: Ecem